Memento — II

Vincent van Gogh

--

Tuvaller

Van Gogh, bir dönem iş için bulunduğu bir kasabada ara sıra sabahları geziye çıkar ve güneşin doğuşuyla birlikte gök yüzünü, bahçeleri ve oralarda çalışan insanları izler, bazende resmeder.

O zamanlar resimlerinin çoğunu karakalem yapıyor, bir kağıda ya da ne bulduysa üstüne karalama yapıp daha sonra renkleri üzerine notlarını detay düşüyor. Bunları tabi çok yakın dostu, sevdiği, değerli mektup arkadaşı ve kardeşi olan Theo ile yazışmlarından biliyoruz. Ara sıra mektuplarına bir kaç eskiz çalışma ekliyor ve resimdeki parçaların renklerini, ışığın açısnı ve düşüncelerini, ona hissettirdiklerini de mektuba ekliyor.

İşte Van Gogh bu güzelim kasabada bazen tuvalini ve geri kalan malzemelerini alır ve bir bağı güneş doğarken resmeder, boyarmış. Boyamakta, yani renklendirmekte başlarda çokta iyi değil.

Resimlerini yapmaya devam eden Van Gogh için tabi tuval lazım. Tuval için ahşap ve bez gibi malzemeler. Bunların çoğunu kasabadaki bir marangozdan karşılyor. Marangoz ona istediği ölçülerde çerçeveler ayarlıyor. Daha sonra marangoz da anlaştığı terziden kumaşaları bu tuvallere işleyip Van Gogh’a sunuyor. Ödemelerin çoğunu marangoz almıyor, resimlerinden bazılarını marangozla takas ederek idare ediyor Van Gogh. Marangoz da bu resimleri ya yakın çevresine dağıtıyor ya da satıyor. Pek çok tuval hazırlmaış Van Gogh için. Marangoz elinde bulunsun diye bazen fazladan yaptığıda oluyormuş tuvalleri. Farklı boyutlarda ama genelde alışık olduğu ve Van Gogh’un istediği boyutları hep hazır etmiş.

Bir gün Van Gogh’un kasabadan ayrılması gerekiyor başka bir ülkedeki iş için. Çalıştığı resim şirketi onu sürekli farklı yerlere yolluyor. [Bu bilgi hakkında net kaynak verilecek. Şimdilik kurgunun bir parçası.] Kasabadan ayrılan Van Gogh’un ardından marangozun elinde baya bir tuval ve sarf malzemesi kalmış. Peki ne yapacak marangoz bunca tuvali?

Van Gogh resimlerini yapmak için sık sık uğradığı marangoza yine bir gün giderken, bir kaç dükkan yanındaki kasap dikkatini çekiyor. Aslında tam kasapta denilemez… [Yanlış yorumlara neden olabileceğini düşüşündüğüm bu kısmı şimdilik kaldırıyorum. Kendime sansür.] …Daha sonra bunu marangozdan öğreniyor. Hikayesi de; kasaba halkı çok fazla tarım ve taşımacılık işiyle uğraşıyor hatta bölgede kömür madenleri var ve bu ağır iş gerektiren yerler için çok fazla at arabası kullanılıyormuş. Marangoz da tabi bu at arabalarına teker, kasa, taşıma araçları gibi pek çok işe yarar aracın tedarikçisiymiş.

Peki at? Çok çalışan, yaşlanan veya hastalanan bu atların bazılarının hayatlarına son veriyormuş bu kasaba halkı ya da at zaten ömrünü doldurup ölüyormuş. Ölen bu atlara saygı duyuyor bu halk. Onlar için pek çok şey yapan bu hayvanları, öldükten sonra onları bazen direkt gömüyor bazende… [Yanlış yorumlara neden olabileceğini düşüşündüğüm bu kısmı şimdilik kaldırıyorum. Kendime sansür.] Böylece öldükten sonra bile bu saygı değer hayvanların hizmetleri devam ediyormuş.

Marangozda kalan o tuvallere ne mi oldu? Çoğunu yaptığı gibi geri çözdü marangoz. Bezlerini ayırdı, çerçevelerden tahtalarını. Bazılarının sadece bezlerini ayırdı çerçeve olarak sattı. Bazı bezleride yerel bahçelere sattı. Hazır çerçevelerin çoğu bahçelerde çit, elek ya da bir kulübenin parçası oldu. Penceresi oldu, kapısı oldu. Bezler çarşafa, çuvala, torbalara dönüştü. Cenaze tabutlarına, ölüleri saran kefenlere dönüştü. Parçalara ayrılmış çoğu tuval at arabalarının birer parçası oldu.

Her şeyi geri dönüştürüp değerini, hakkını veren bu kasaba halkı bir gün Van Gogh’un öldüğünü öğrendiğinde ondan geriye kalan bunca eserin ve tuvalin hakkını verdiklerini düşünerek ona saygılarını sunmak için her yıl kasım ayının bir haftasında anısına tören düzenlediler. Van Gogh’ta hizmetini yerine getirmişti, getirmeyede devam ediyordu. Öldükten sonra bile.

Bu kısa hikaye Van Gogh’un Theo’ya mektuplarından ve Thomas Bernhard’ın Ses Taklitçisi adlı kitabından etkilerle yazdığım bir kurgudur.

[Ben bile tekrar tekrar okuyunca “Ne kadar da amatörce bu yeaa..” diyorum.]

Görmek

“İnsanlar üçe ayrılır: Görenler, gösterilince görenler ve asla göremeyenler.” Leonardo Da Vinci

Emanet

“Tanrıya emanet ol!” Birini tanrıya nasıl emanet edersiniz? Tanrı seninle olsun, hatta tanrının inayeti seninle…”

Aramızda

Entre-nous: Laf aramızda.

Honnetes Hommesdu

“Dün ne idiysek bugünde aynıyız.” Kendini tekrar eden manasında değil, yaptığının arkasında duran, dürüst insanlar. Bugün başaka yarın bir başka olan için değil.

Zeytin Ağacı

“Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. Hemde öyle çocuklarına felan kalır diye değil. Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.” Nazım Hikmet, Yaşamaya Dair.

Özümüz

“İç güdülerimizi reddetmek bizi insan yapan özümüzü reddetmektir.” Matrix, Nebukadnezar gemisinde bir yemek molası sohbeti.

Neden olmadı?

“Ne kadar oldu olmayalı?”

Gece

“Kimse gecenin yolunu yürümeden şafağa varamaz.” Halil Cibran.

Gündüz

“Gün ışırken çalışın çünkü gece bastırdığında hiç kimse çalışamaz…” Theo’ya Mektuplar.

Vincent van Gogh ve Theo’nun Oğlu

[Güncelleme: Bu kısımda Vang Gogh ve Kardeşi Theo ile ilgili bir konu hakkında bilgi paylaşıyorum. Theo’nun oğluna verilen isim ve Van Gogh’un talebi üzerine. Ama şuan için bilginin doğruluğunu netleştirene kadar yayından kaldırıyorum. Kendime sansür.]

Kömür

Van Gogh maden işçilerine çok saygı duyuyor. Bu saygısını mektuplarında, notlarda ve bir-iki eserinde görüyoruz. Notları arasında bir yerde şöyle bir söz ediyor. “….bizim için ne yararlı olduğunu bildiğimiz o madeni, toprağın bağırsaklarından çıkarmaya çalışır…”

Dua

Ora et labora: Dua et ve çalış.

İnayet

Indefessi fawente deo: Tanrının inayetiyle.

Bu yazıyı, daha doğrusu girişteki Vincent van Gogh’la alaklı kurgu yazımı ve daha sonra Theo’nun oğlu hakkında ki verdiğim kısa bilgiyi okuyup değerlendirip ve bilgilerimi teyit etmem ve sorgulamam için beni teşvik eden ve güzel eleştirilerde bulunan değerli çalışma arkadaşım Muhammed’e teşekkür ediyorum. İyi bir okuyucu ve eleştirmen olduğu için.

Esenlikle kalın.

--

--